YOKSULLUK YAŞAYANLAR AÇGÖZLÜYMÜŞ!

            Ah şu genellemeler her zaman canımı sıkmıştır. Çoğumuz farkında olarak ya da olmayarak genelleme yapıyoruz; “Ankaralılar şöyle, Sivaslılar böyle, kırmızı giyersen şöyle…” 

Bizler toplum olarak çoğunlukla eleştirel bakış açısına sahip olduğumuz için midir bilmem genelleme yapmayı seviyoruz galiba. Benim canımı sıkan, bu kadar da olmaz dedirten bir genelleme okudum. Bu cümleyi ve bununla ilgili düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. 

“Yoksulluk yaşayan kişi, açgözlü olur. Tamahkâr olmaz.” 

Bu genellemeye göre, hayatının belli dönemlerinde maddi zorluklar yaşayan kişilerin az ile yetinmedikleri, daha fazlasını bekledikleri anlaşılmaktadır. Düşünmeye başladım. Belki psikolojik yoksunluk ve psikolojik aç gözlülükten bahsediyorsa genelleme yapılmadan doğruluğu olabilirdi. Evet, çocukluk döneminde yeterince ilgi görmemiş, sevilmemiş, varlığı onanmamış bireylerin yetişkinlikte o açlığı doyurmak için farklı iletişim ve karakterler sergileyebileceği doğruydu. Ama bahsettiği psikolojik bir genelleme değildi. Biraz daha düşündüm, bizleri, bizim dönemimizi, gençlerimizi, çocuklarımızı, açgözlülüklerimizi… Bir de bizim dedelerimizi, babalarımızı, nenelerimizi, tamahkârlıklarını… Yoksunluk yaşayan hangi dönemdi acaba? Sınırsız bolluğun içinde olan bizler mi yoksunluk yaşıyorduk yoksa giyecek ceketi zor bulan, bir dönem önceki defterlerini silip tekrar kullanan babalarımız, dedelerimiz mi? O zaman bu genellemeye göre, yoksulluk yaşadıkları için bizim nenelerimiz, dedelerimiz açgözlü, varlık içinde olduğumuz için bizler de tamahkâr ha!!! Pes doğrusu…

            Bizler artık günümüzde her şeyi tüketiyoruz, ekmeği, suyu, giysiyi, elektriği… Taze olsun diye evdeki bayat ekmekleri atıp yerine, hem buğday hem çavdar ekmeği hem de canımız istedi diye yarın bayatlayıp atacağımız halde simit alıyoruz. Yeni aldığımız mürdüm rengi bluzun altına, evdeki onlarca ayakkabıyı beğenmeyip mürdüm rengi ayakkabı ve çanta alıyoruz. Telefonumuz için galakside ki bütün yıldızları toplayıp alıyoruz, yeni bir yıldız daha bulunsun hemen onu da alıyoruz. Mutfaktaki yetmiş ekran LCD televizyonumuzun kumandasına yağ sıçradığında hemen yerine yüz beş ekran televizyon alıyoruz. Taaa bir yıl önce ki perdemiz eskidiği için zebra modelli birde boncuklu olanından yaptırıyoruz. Arabamız dört teker ama yetinemiyoruz dört çarpı dört çeker alıyoruz… Sadece bu kadar olsa iyi. Bizler artık günümüzde, sevgimizi, aşkımızı, vicdanımızı, ahlakımızı da hızlıca tüketiyoruz. Aşkımızın sağ gözündeki kirpiğin birkaç tanesi dökülüyor, gidip başka bir siteden uzun kirpikli yeni aşkı alıyoruz. Otobüste giderken yaşlı teyze gördüğümüzde “O da bu saatte gezmeye gitmeseydi, ben ondan daha yorgunum.” diyoruz ve camdan uzaklara bakarak yer vermiyoruz. Hurdacıların çöpten eşya topladığını görüp, “O bizden daha çok kazanıyor” diyerek yok sayıyoruz. Çalıştırdığımız elemanlardan biri bardakaltı kırdığında eleman mı yok daha düşük ücretle yenisini çalıştırırım diyoruz. Arkadaşımızla ters düştüğümüzde “Kim daha güçlüymüş, gösteririm şimdi ona gününü!” diyip bağırıyoruz çağırıyoruz…

            Şimdi bu kadar tüketen bizler kanaatkâr mıyız? Bu kadar tüketen, maddi manevi her şeyi tüketen bizlerin, onu da alayım, bunu da alayım demesi açgözlülüğün daniskası değil de ne? Artan yemeklerin suyunu ertesi gün çorbaya, tanesini de pilava katan nenelerimiz mi açgözlü? En sevdiği şarkının radyodan çalmasını sabırsızlıkla bekleyen nenelerimiz, tarlasını, bir öküzü bir de kendisi günlerce beli bükülerek, elleri nasırlaşarak belleyen, traktör için biriktirdiği üç beş kuruşunu torununun okul masraflarına veren dedelerimiz mi açgözlü? 

Hadi ama kendimize gelelim. Maddi manevi her şeyimizi bilinçsizce tükettiğimizi fark edelim. Geçmişimize bir göz atalım, dedelerimizi nenelerimizi biraz örnek alalım. Değerlerimizi, ahlakımızı, sevgimizi, saygımızı, yiyeceklerimizi, giyeceklerimizi, paramızı bilinçsizce tüketmemeye özen gösterelim. Çağımız bizi tüketmeye zorluyor olabilir ama bizler kontrolsüz tüketici olmamak için bilinçlenelim.

Sevgilerimle…                                                                                              

PSİKOLOG

Meltem Şahiner Öncül


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DUYGU YÖNETİMİ; KAPLUMBAĞA TEKNİĞİ

PSİKOLOJİK OLGUNLUK

EN İYİ YOL BİLDİĞİN YOL MUDUR?