OKU & BİLİNÇLİ DÜŞÜNCE

 

OKU

İnsanlık tarihinde devrim dediğimiz gelişmeler olmuştur. Bunlar öylesine önemli olaylardır ki bu olayların gerçekleşmesi, zamanı büküp insanlığın yoluna kestirmeden devam etmesini sağlamıştır desek abartmış olmayız. Ateşin bulunması, tarım devrimi, sanayi devrimi bunlara örnektir. Dilin gelişimi de insanlık tarihinde belirgin bir kırılmadır çünkü bilginin diğer nesillere aktarılması artık sadece fizyolojik değişimlerle değildir. Dilin gelişimi sayesinde bilgi kolaylıkla aktarılır. Dil gelişimi sonrasında da yazı dilinin gelişimi, matbaanın icadı insanlık tarihinde ki bir diğer önemli virajlardandır. Günümüze baktığımızda ise, teknolojinin gelişimi ile kitaplar, sanal kitaplar ve dergiler, bilimsel kısa videolar, belgeseller neticesinde bilginin ulaşımı elimizin altındadır. Bugün ki yazımda ise sizlere artık kolaylıkla ulaşabildiğimiz insanlık tarihinin yönünü değiştirmiş kitaplardan ve okuma oranlarından bahsetmek istiyorum biraz. Bakalım, yaşadığımız gezegende insanı “üstün tür” olmasına aracılık eden bilgiyi aktarım nesnelerinden olan kitaplar hak ettiği ilgiyi ve sevgiyi görebiliyor mu ülkemizde?

Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütünün (UNESCO) yaptığı istatistiklere göre, ülkemiz kitap okuma sıralamasında 86. sırada, yani Afrika Ülkeleri ile aynı sırada. Ayrıca düzenli kitap okuma Japonya, İngiltere ve Fransa’da %21 ile %15 arasında değişirken, ülkemizde bu oran o %1 yani binde bir. İnanılır gibi değil, yani bin kişi de bir kişi düzenli kitap okuyor.

İslami bir toplumda yaşıyoruz ve kutsal kitabımız da Kuran. En çok okunan kitaplar dini kitaplar olmasına rağmen kaçımız onu okudu acaba? Bu istatistiklerin neticesinde (bin kişiden bir kişi) okuduysa da anlamamış, anladıysa da uygulayamamış. Çünkü Kuran “OKU” diyerek başlıyor. Ayrıca “Kuranı Oku” yazmıyor, “OKU” yazıyor. Aslında bu sonuçlar dolaylı olarak dini kitabımızı bile okumadığımızı, okuduysak da anlamadığımızı gösteriyor.

Bu istatistik bizim utanç tablomuz. Çevremize baktığımızda görüyoruz ki zaten bu tabloyu. Üniversite mezunu bile senede 10-15 kitap okumuyor bizim ülkemizde. Neden peki? Para mı? Vakit mi? Alışkanlık mı? Ben değil istatistikler söylüyor. Para desen, 0.45 dolar yıllık kitap bütçemiz. Vakit desen, boş zamanlarımızı % 95 televizyon izleyerek geçiyoruz. Yani istatistikler (Türkiye İstatistik Kurumu) ihtiyaçlarımızın 235. sırasında kitap olduğunu söylüyor. 

Ülkemizin bu kadar gerilerde olmasının psikolojik alt yapısını incelediğimizde de karşımıza ilk önce “alışkanlıklar ve model alma” geliyor. Neredeyse hepimizin çocukluk çağımızda her ne olursa olsun kitap okuyan anne ya da babamız yoktu. Yani model alamadık. Alışkanlık edinemedik. Tabi anne ve babamızın, dede ve nenelerimizin kitap okumamasının da alt yapısında birçok sebep olabilir. O dönemde savaştan çıkan bir ülkenin önceliği kitap okumak değildi. Temel fizyolojik ihtiyaçları ön plandaydı. Ama günümüzde öyle değil. Bunu çocuklukta öğrenememiş olabiliriz, alışkanlık haline getirememiş olabiliriz. Bizler kendi anne ve babamıza baktığımızda bunu anlayışla karşılayabiliyoruz fakat bizden sonraki nesil bunu anlayışla karşılamayacak. Çünkü günümüzde her şeye çok kolay ulaşıyoruz, bunu sağlayabilecek bilinçteyiz. Temel ihtiyaçlarımızı karşılayabiliyoruz. Bizler sadece kolaya kaçıyoruz.

Basmakalıp lafları bir kenara bırakalım, “Oku oku nereye kadar.”, “Çok okuyup da ne olacak sanki.” gibi. Ya da kitap okuma ile ilgili çaresiz, elimizden bir şey gelmiyormuş gibi tavırları da bir kenara bırakalım. “Kitaplar çok pahalı, ben nasıl kitap okuyayım?”, “Vaktim mi var kitap okuyayım?”gibi.

Bir düşünün, insanlık tarihi boyunca hangi devirde bilgiye bu kadar kolay ulaşılabiliyordu? Bilgiye bu kadar kolay ulaşırken, olduğumuz yerde kalmayalım, değişelim ve dönüşelim. Yeni alışkanlıklar kazanalım.

Bilinçli düşünce stilimiz için kitap okumaya ihtiyacımız var. Farkındalığımızı arttırmak için, Gelişmek için, olduğumuz yerde kalmamak için, esneklik kazanmak için, törpülenmek için, vizyonumuzun, ufkumuzun genişlemesi için kitap okumaya ihtiyacımız var. Sosyal medyadan okuduğumuz öykü ya da özlü sözler bir damla su içmek gibidir. Onlar dişimizin kovuğuna yetmez. Onları yaparak “Okuyorum ben zaten.” demeyin. Kitap okumanın tohumlarını bizler atalım, meyvelerini bizden sonraki nesil zaten verecektir.

 

Sevgi ve Saygılarımla…

Meltem Şahiner Öncül

Psikolog


 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DUYGU YÖNETİMİ; KAPLUMBAĞA TEKNİĞİ

PSİKOLOJİK OLGUNLUK

EN İYİ YOL BİLDİĞİN YOL MUDUR?