SAMİMİYET
SAMİMİYET YETİŞKİN OLABİLMENİN EN ÜST MERTEBESİDİR
Samimiyet,
laubali olmakla karıştırılır bizim toplumumuzda. O yüzden tez ayrılık getiren, sakınılması
gereken bir durum gibidir. Hâlbuki samimiyet, benliğimizin zirvesidir.
İçten
ve zarif bir şekilde dürüst olma sanatıdır. Ezbere davranışların, otomatik
pilotların bittiğinin kanıtıdır. Yetişkin olabilmenin en üst mertebesidir. Zarafetle
dürüstlüğün mükemmel uyumlu dansıdır: önce dürüstlük bir adım ileri gider sonra
bir adım da zarafet.
Nice
ekollerin benimsediği samimiyet, psikoloji camiasında Transaksiyonel Analiz
(TA) Kişilik Kuramında geçer. TA’ya göre, hepimizin doğuştan getirdiğimiz
açlıklarımız vardır, bu açlıklardan birisi de temas açlığımızdır. Temas açlığı;
ilişkiler kurularak (transaksiyon) doyurulur. İç sesimizle kendi kendimizle
kurduğumuz ilişkiler, arkadaşlarımızla geçirdiğimiz vakitler, yüzeyen
diyaloglar, tören davranışlar, temas ihtiyacını kısmen karşılamamıza aracılık eder.
Fakat TA’ya göre; temas açlığımız en
derin ve en yoğun samimiyetle doyurulur. Hem kendi iç diyaloglarımızda hem de başkaları ile kurduğumuz sözlü ya
da sözsüz diyaloglarda en doyurucu ilişki (transaksiyon) samimiyettir.
Her
şeye ulaşımın arttığı ve her şeyi hızla tükettiğimiz günümüzde, sanırım en çok
ihtiyaç duyduğumuz şey samimiyet oldu. Bir
yanımız bolluk içindeyken, yokluk içinde kaldı diğer yanımız! Sahte
ilişkiler, rol yapılan durumlar, yalakalıklar, makam- mevki! peşinde peşkeş
çekmeler, el pençe duruşlar, “adam” olmak için “güçlü” duruşlar, “kadın” olmak
için gösterişli kıyafetler, “yarın bir işimi görür” diye selamlaşmalar, aman
kırılmasın, ayıp olamasın diye komşuculuk oynamalar… Delikanlı olmalar, güçlü
görünmeler, dedikodu yapmalar, “Ayıya dayı de”mek için can atmalar, yalan
söylemeler, yalakalık yapmalar, sahte gülümsemeler, yapmacık ilişkiler, makam -
koltuk seviciler, “Ye kürküm ye” aşıkları, sosyal medyada mutluluk maskesi
takmakla ömür boyu cezalandırılmış mahkumlar… Binlerce ezbere, sahte davranış
var aslında. Bazen korkularımız, bazen
çıkarlarımız, bazen öğrendiğimiz düşünce kalıplarımız yüzünden bir türlü içten
olamıyoruz. “ Ama ben içimden geldiği gibi davranırsam, yalnız kalırım.”
korkusu, “;Yarın öbür gün ihtiyaç duyduğumda çevremde kimse kalmaz!” endişesi,
“Bu kadın benim işimi halledecek, köprüyü geçene kadar..” meselesi yüzünden
içtenliğimizi kaybettik haberimiz yok.
Sabah
uyanırsın, dişlerini fırçalarsın, saçını başını düzenler, temiz kıyafetler
giyinirsin ve güzel görünürsün. Ama samimi görünemezsin çünkü samimiyet görünmek
ile ilgili değildir, Samimiyet, bir “Ol”ma halidir, samimi görünemezsin samimi
olursun! Samimi olduğumuzda hem kendimiz hem karşımızdaki kişi hem de ilişkimiz
için mükemmel bir adım atmış oluyoruz. İdeal kimliğimize yaklaştığımız ve duygularımızı
kırmadan ifade ettiğimiz için haklı bir gurur yaşarız. Karşımızdaki kişi(ler)
ye de farkındalık kazanması için bir imkân sunarız, Doğruları bilme hakkını
çalmamış oluruz. İlişkimizin ise güveni tazelenir.
Samimi
olmak zor değil;
“Teşekkür ederim, bugün başka bir planım var.”
“Aslında
sana karşı biraz kırgınım, o yüzden gelmek istemedim. Geçen gün söylediğin söz
beni incitti.”
“Biliyor
musun yalnız kalmaktan çok korkuyorum o yüzden senden ayrılamıyorum.”
“Geciktiğim
için üzgünüm, uyuyakalmışım.”
“Bugün
benim için sıkıcı bir gün oldu. O yüzden yalnız kalmak istemiyorum, beraber bir
şeyler yapalım mı?”
“Genellikle
alıngan davranıyorsun, farkında mısın? Bu durumun beni senden uzaklaştırıyor.”
demekle başlayabiliriz.
Son
olarak samimi olmak içinden geldiği gibi davranmak değildir! İçinden adamın
gözüne yumruk atmak, kadının saçını başını yolmak, çarşı da pazarda küfür etmek
geliyorsa bu birçok açıdan değerlendirmeyi hak eden başka bir durumdur. Yazının
başındaki zarif bir dürüstlük ile kabalık arasındaki farkı da ifade etmeye
gerek yoktur sanırım…
Fazla
söze ne hacet; son söz Rumi’den; “Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi
ol.”.
Sevgi
ve saygılarımla…
Psikolog /Meltem Şahiner Öncül
Yorumlar
Yorum Gönder