Esaret Sona Ersin
Esaret Sona
Ersin
Her gün binlerce
düşünce zihnimizden geçer. Sorular, fark edişler, anılar, haberler… Bu düşünce ya da düşüncemsi şeyler farkında
bile olmadan zihnimizden geçer giderler. Yağmurun altında çalışan yakınımızı,
ödeyemediğimiz borçlarımızı, çocuğumuzun geleceğini, kendi yalnızlığımızı farkında
olmadan düşünüp dururuz. Bunları düşünürken saniyeler hatta dakikalar geçer
fark etmeyiz ve sonra ne olduysa o an yaptığımız işe geri döneriz. Ama bir
farkla; içimizde sıkıntı ve gerginlik oluşur. Sonra kendimizi anlamaya
çalışırız; “Bu gün canımı sıkacak bir şey olmadı ki, her şey yolundaydı.” diye
düşünürüz. Dolmuşta giderken ya da markette bir şeyler alırken farkında olmadan
aklımızdan geçiveren bu düşünceler yüzünden gergin olduğumuza ihtimal bile
vermeyiz.
Belki yirmi yaşındayız, belki elli.
Belki bir aileyi geçindiriyoruz belki ailemiz bizi. Belki bir polisiz, belki
bir mahkûm. Ama aslında hepimiz esiriz, farkında olmadığımız düşüncelerimizin esiriz.
Esaretimizin
şekli, biçimi, derecesi değişiyor olabilir; kimimiz denetimli serbestlik,
kimimiz F tipi kapalı cezaevi, kimimiz yarı açık cezaevi. Kimimiz müebbet,
kimimiz bir ay beş gün. Esaretimizin bedeli de farklılaşıyor; hastalıklar,
sıkıntılar, gerginlikler bir türlü geçmiyor, farkında olmadığımız özellikle
negatif düşünceler, zamanla tüm vücudumuzun kimyasını olumsuz bir şekilde etkiliyor.
Uzun süren baş ağrıları, mide
ekşimeleri, bel-boyun ağrıları, unutkanlık, halsizlik, keyifsizlik, durgunluk, dikkat
dağınıklığı, odaklanma sorunlarına sebep olabiliyor. Öfke patlamalarına
tahammülsüzlüğe de neden olabiliyor. Ayrıca esiri olduğumuz bu düşünceler daha
uzun sürerse fiziksel ve ruhsal hastalıklara da sebep olabiliyor, depresyon,
obezite, hipertansiyon gibi.
Yaşadığımız
“kötü” olaylar mı bizi “kötü” hissettirir ya da “kötü” davrandırtır?
Yaşadığımız olayların bizim davranışlarımızı
etkilediğini düşünürüz. Hâlbuki durum hiçte öyle değildir. Olaylar değil,
düşüncelerimiz davranışlarımıza ve duygularımıza neden olur. Yaşadığımız
olaylar bir başlangıçtır, bir sebep, bir bahanedir. Aslında duygu ve
davranışlarımızın altında yatan şey; esiri olduğumuz düşüncelerimizdir. Sınavdan
düşük not aldığımız için sıkkın değilizdir, “Yine başarısız oldum.” diye
düşündüğümüz için keyifsizizdir. Bir arkadaşımızla tartıştığımız için üzgün
değilizdir, “Bana bunu nasıl söyler?” diye düşündüğümüz için kızgınızdır. Ay sonu
olduğu için endişeli değilizdir, “Para kalmadı, bu ay nasıl bitecek?” diye
düşündüğümüz için gerginizdir.
Düşüncelerimizin
davranış ve duygularımıza sebep olduğunu fark ettik ve anladık. Peki nasıl
esaretten kurtulacağız?
Öğrenilmişlik
çaresizlik diye bir kavram var, eminim çoğumuz duymuşuzdur. Verdiğin tüm
çabaların sonucunda beklemediğin bir sonuçla karşılaşırsın, birçok kez
denersin, farklı yer ve zamanlarda yine çabalarsın, “başarılı olamazsın” ve en
sonunda vazgeçersin. Sirkte bu yöntemler kullanılarak hayvanlar “terbiye”
edilmektedir. Yavru bir fil, ayağından bir halatla bağlanmış ve kaçması
engellenmiştir. Yıllarca çaba sarf etmiş ama yine kaçamamış ve en sonunda
mücadeleden vazgeçmiştir. Koskocaman bir fil olduğunda ise, ona göre incecik
bir halata bağlı olmasına rağmen kaçmaya teşebbüs bile etmemiştir. Tonlarca
ağırlıkta olmasına rağmen çocukluk döneminde öğrendiği çaresizlik halatı çözüp
atma teşebbüsünü engellemiştir. Aslında fark etse, çok ince bir halat
onun özgürlüğünü almış, fark etse bir hamlede koparabilir, fark etse kendisi
aslında çok güçlü, işte o zaman esaret biter.
“Hala kendini
yavru olduğu zamanda ki gibi güçsüz ve çaresiz hisseden fil.” Bizim için de
durum bu koskocaman filden farklı değildir. Bizler de beş yaşlarında neler
öğrendiysek, o zamanlardan kalma düşünce biçimlerimizle yol alıyoruz. Aynı fil
gibi o ipi kurtaracak güçte olduğumuzu fark etsek ve ipi koparsak esaret
bitecek.
Büyüklüğümüzün ve gücümüzün farkına
varırsak esaretten kurtulabiliriz. Beş ya da yedi yaşında değiliz. Reel
yaşımızı kendimize hatırlatalım ve olaylar karşısında gerçekten “Ne
düşünüyorum? Nasıl daha iyi olur? Bunun bana ya da karşımdakine ne faydası var?
Gerçekten doğru olan ne? Ben neden bunu istiyor olabilirim? Nasıl çözebilirim?”
gibi sorular sorup bir yetişkin gibi olayları değerlendirirsek esaret sona
erer…
Sevgi
ve saygılarımla…
Meltem ŞAHİNER
ÖNCÜL
Psikolog
Yorumlar
Yorum Gönder