KADIN VE ŞİDDET
ŞİDDETİ SÖNDÜRELİM
Geçen
ay güzel bir gülüş, yolun başında bir can daha kurban oldu erkek şiddetine.
Hepimiz derin bir acı duyduk. Yine mi dedik, bu son olsun dedik, ailesinin
yerine kendimizi koyduk kahrolduk, sabır diledik.
Hepimizin
kanırtarak kanayan yaralarımızdı Pınar, Emine, Münevver, Özgecan, Şule… Gün
geçmiyor ki bir taciz, bir şiddet, bir cinayet, bir tecavüz haberi duymayalım.
Ve biliyoruz ki Pınar son değil.
Haberlerde
bu olayları öğrendikten sonra hepimiz farklı tepkiler veriyoruz. Kimimiz küfrediyor,
kimimiz normal karşılıyor, kimimiz mağduru suçluyor, kimimiz hüngür hüngür
ağlıyor, kimimiz sosyal medyayı sarsıyoruz.
Verilen
tepkilerden birine dikkat çekmek istiyorum; “Mağdur Suçlayıcılığı”, yani
işlenen suçun müsebbibi olarak mağdur görülüyor, suçtan sorumlu mağdur
tutuluyor. Hâlbuki suçtan, suçu işleyen sorumludur. “Tayt giyinmişti.”, “Evli
adamla birlikteymiş zaten.”, “O saatte ne işi varmış.” gibi ifadeler suçlunun
sorumluluğunu elinden alan, suçluyu normalize edip suçu meşrulaştıran ifadelerdir
yani mağdur suçlayıcılığıdır. Suç işleyenindir. Sorumlusu suçludur. İşte bu
bakış açıları değişmezse Pınar son olmayacak, maalesef ki yaralarımız hiç
dinmeyecek.
Yaralarımızın
dinmesi için yaşanan bu şiddet olaylarının iç yüzünü anlamamız gerekiyor.
Şiddet, tecavüz, cinayet... Bunun altında sosyolojik, psikolojik birçok neden
yatıyor. Cinsiyetçilik, ataerkil toplumsal yapı, eşitsizlik, medya, politika,
ekonomi… Hepsi bir makinenin çarkları gibi, irili ufaklı ama birbirine bağlı,
hızlanarak dönüyorlar.
Cinsiyetçi
yaklaşımların ailede ve medyada pekiştirilmesi kadına yönelik şiddeti aslında
erkek şiddetini pompalıyor. Erkeği güçlü, saldırgan, şiddet eğilimli gösterme,
aile içi şiddet, flört şiddetinin yaşandığı olaylarında sıklıkla sahnelenmesi
erkek üstünlüğünün, şiddetin normalize edilmesini kolaylaştırıyor. Tütün ve
alkol içme sahneleri yasaklanırken şiddet içerikli sahneler neden
yasaklanmıyor?
Çocuğun
istismar edilmesi, çocuğa yönelik şiddet, aile içi şiddet, eşler arası şiddet
olayları da şiddetin nesiller boyu miras olarak aktarılmasına sebep oluyor. Babasının
“Erkek hakkı” ile annesini aşağıladığını gören hatta “Erkek Adam” olan
babasının annesine fiziksel şiddet uyguladığında annesinin çaresizliğini, belki
de annesinin de eşi tarafından dövülmesinin “Normal “karşılamasına şahit olan
çocuk, şiddeti normalleştiriyor. Bu çocuk yetişkin olduğunda ne kadar
değişebilir ki? Eğer erkekse şiddet mirasını, kadınsa suçluluk ve eziklik
duygularını bilinçaltında sürdürecek.
Taşın
altına elimizi koymanın artık zamanı geldi ve bunun için öncelikle acıtan bir
soru sormalıyız kendimize. “Bu olaylar artarak devam ediyorsa, olayların olmasında benim katkım ne?” . Evet,
yanlış okumadınız, ne kadar entelektüel, ne kadar “aydın” olursak olalım, eğer
sorun toplumsal ise az ya da çok bizimde yaptığımız ya da yapmadığımız bir
şeyler olmalı. Bunlar ne?
Bu
cinayetleri işleyenler başka bir yerden gelmiyorlar, içimizdeler. Bizlerin
yetiştirdiği evlatlar, bizlerin görmezden geldiği komşunun çocukları. Belki de
markette annesi tokat atarken müdahale etmediğimiz çocuk… Erkekliğini
pompaladığımız, şımarttığımız, davranışlarının sorumluluklarını almayı
öğretemediğimiz, öfkesini şişirttiğimiz, kızları küçümsettiğimiz, adamlığını
şiddetlendirdiğimiz “Paşa”lar. “Hanım hanımcık” yetiştirdiğimiz, “iyi” terbiye
ettiğimiz, nazik olsun derken hayır demeyi, kendini korumayı öğret-e-mediğimiz
“Prenses”ler. Birde görmezden geldiğimiz, ihmal etiğimiz, istismar ettiğimiz
evlatlarımız var ki en derin yaraları da onlar açıyor.
Evlatlarımızı
yetiştirirken, “Yapılan her davranışının sorumluluğu yapan kişiye aittir.” bilincini
çocuğa vermek gerekiyor. Bir olay karşısında –reddedilme, beğenilmeme, suçlama-
verebileceğimiz milyonlarca tepki vardır, biz olasılıklar arasından birisini
seçeriz. O yüzden bir olaya karşı tepkimiz bizim seçimimizdir ve sorumluluğu da
bize aittir. Daha evlatlarımızı yetiştirirken, “Beni deli ediyorsun.”, “Beni
çok sinirlendirdin.”, “ Senin yüzünden ağlıyorum, beni ağlattın.” gibi küçük
ifadelerle bu manipülatif algıyı anne/baba başlatıyor. Ebeveyn kendi
davranışının (senin yüzünden ağladım diyerek) sorumluluğunu çocuğa veriyor
(Halbuki o olay karşında anne sakin kalabilir, umursamayabilir, kalkıp su
içebilir, arkadaşı ile sohbet edebilir vb. gibi milyonlarca şey yapabilirken
ağlamayı seçmiştir.) Çocukta bunu hızlıca öğreniyor. Bu algı ile yetişkin
olduğunda, öfkelenip bardağı fırlatması partneri yüzünden oluyor çünkü partneri
onu deli ettirmiştir ya da kıskandığında ya da “deli gibi” sevdiğinde ya da reddedildiğinde şiddete
meyletmesinin nedeni kendisi değil de karşısındaki oluyor. Karşıdaki öyle yapmasa,
o da bunu yapmayacaktır!
Herkes
markette, pazarda, mahallesinde, evinde evlatlarına, eşine, partnerine,
komşusuna, yeğenine karşı az ya da çok tutum değişikliklerine gidebilirse
canlarımız yanmayacak, yaralarımız iyileşecek.
Saygı
ve sevgilerimle…
Meltem Şahiner Öncül / Psikolog
Yorumlar
Yorum Gönder