Kayıtlar

YETİŞKİN YANIMIZ

  YETİŞKİN" YANIMIZ Gün içinde binlerce "şey" yapıyoruz; mimiklerimizden düşüncelerimize, yemek yeme davranışlarımızdan ebeveyn tutumlarımıza, beden hareketlerimizden iç konuşmalarımıza kadar binlerce şey olup gidiyor. Ve bizler çoğu zaman bu şeylerin farkında olmadan kararlar veriyoruz. Olayları muhakeme etmiyor, akılcı bir şekilde, objektif değerlendirmiyor, doğrusunu yanlışını analiz etmeden yani otomatik olarak seçimler yapıyoruz. Kısacası; çoğunlukla erken çocukluk döneminde ve sonrasında nasıl alıştık ve öğrendiysek yetişkinlikte de öyle devam ediyoruz. Tıpkı bir bilgisayar gibi çocuklukta kodlanıyor, program kendini güncellemediği için yetişkinlikte de aynı programla çalışıp duruyoruz... Bebeklik ve çocukluk dönemi, karakter yapısının oluşumunda oldukça önemlidir. Yıllardır psikologlar bunu gözlemleyip araştırıyorlar. Bilişsel yapılarımız ve kimliğimizin alt yapısı erken çocukluk dönemde şekilleniyor. Yetişkinlikte ise, yeri ve zamanı geldiğinde, çocuklukta...

POZİTİF PSİKOLOJİ VE PSİKOLOJİK SERMAYE

  “Sağlıklı insan kime denir?” diye düşündüğümüzde aklımıza ilk önce hasta olmayan insan gelir. Hâlbuki Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) sağlıklı insan tanımı bunu söylemiyor bize. DSÖ sağlıklı insanı; fiziksel, ruhsal, sosyal olarak iyi halde olan insan şeklinde tanımlamaktadır. Yani DSÖ insanı biyopsikososyal bir varlık olarak kabul etmiş ve iyilik halini bütüncül olarak değerlendirmiştir.   Psikoloji bilimi, klinik psikoloji düzleminde İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ruh sağlığı hastalıkları ve tedavileri üzerinde gelişim göstermektedir. Fakat hastalıkların dışında, sağlıklı diyebileceğimiz, nüfuzun yaklaşık yüzde seksenini oluşturan kişilerinde iyilik halini sağlamak ve arttırmakla ilgili çalışmalar ikinci planda kalmıştır. Son yıllarda bu sebeplerden pozitif psikoloji yaklaşımları ile bu boşluk doldurulmaya başlanmıştır.   Pozitif Psikoloji yaklaşımının kurucusu Seligman’a göre, psikoloji sadece hastalığın, zayıflığın ve zararın incelenmesi değildir; ayrıca güçlü...

KENDİMİZLE TANIŞMAK

  Ben kimim? Bu dış görünüşümün altında nasıl biri saklı? Kendimi tanıyor muyum? Duygularımı tanıyor muyum? Davranışlarımın farkında mıyım? Davranışlarımın ya da duygularımın altındaki nedenleri sorguluyor muyum? Bir insan kendini nasıl tanır?     Kendimize ne kadar yabancıyız. Uzak ve mesafeliyiz. Korkuyoruz sanki kendimizi tanımaktan. Ne çıkacak bilmiyoruz çünkü. Bilinmezliğin derinliği ve karanlığı korkutuyor olsa gerek. Her canlı bilinmezlikten korkar ya, aslında öyle bir korku. Kendimizi tanımadığımız için kendimizden korkuyoruz. Bu korku ile ötekileştirdik kendimizi kendimizden. Daha da uzaklaştık, daha da derine indi kendimiz, derinleştikte daha da korktuk. Kendimizden uzaklaşma döngüsü yarattık.   Hâlbuki kim daha yakın olabilir ki bize kendimizden başka.   Belki bir başkasını, kendimizden daha iyi tanıyor olabiliriz. Çünkü onu daha çok gözlemledik, ona daha çok saygı duyduk, daha şefkatli davrandık yargısız yaklaştık, onu memnun etmek ...

KARARLARIMIZIN SORUMLULUĞUNU ALABİLİYOR MUYUZ?

  Kararlarımızı etkileyen şeyler nelerdir? Davranışlarımıza neler yön verir? Hayatımızı neler şekillendirir? Kararlarımız hem günlük hayatımızı hem de geleceğimizi ziyadesiyle etkilemektedir. Karar vermek hayatımızda önemli dinamiklerden biridir. Kitap okumak, ellerimizi yıkamak, bir kişi ile iletişime geçmek, bir hayvan sahiplenmek, çocuk sahibi olmak, taşınmak, yeni bir iş kurmak ya da su içmek… Gün içinde bu örneklerde olduğu gibi büyük küçük, etkili etkisiz, önemli sıradan binlerce karar alırız.   Aldığımız kararlar ise birçok paradigmadan etkilenir. Ruh sağlığımız, karakterimiz, fizyolojik durumumuz, bağımlılıklarımız, ahlak seviyemiz, farkındalık düzeyimiz, sosyal zekâmız, dikkatimiz kararlarımızı etkileyen başlıca faktörlerdir.   Kararlar alırken her zaman objektif, rasyonel, gerçekçi değilizdir. Çoğu zaman mantıklı muhakemeler yapıp karar almaktansa, farkında olmadan otomatik bir şekilde kararlar alırız. Aldığımız kararların kaynağını çoğunlukla başımıza...

SÜRÜCÜNÜ SÖYLE, SANA KADERİNİ SÖYLEYEYİM! Çocukluk Kararlarımız: Kahler’in Sürücüleri

Resim
  Çocukluk yaşantımızın ve toplumsal öğretilerimizin; karakter yapımızı, düşünce ve algılama yapımızı ziyadesiyle şekillendirdiği kesin. Hırçın, benmerkezci, dürtüsel, ilişki sorunları yaşayan bir yetişkinin çocukluğunda, helikopter ebeveyn tutumlarıyla karşılaşmamız tesadüfî değildir. Çocuğun her istediğini yapan, onun adına sorunlarını çözen, hayatının merkezine çocuğunu alan, kaygılı, sınır koyamayan helikopter bir ebeveyn tabii ki de çocuğunun karakterinde derin izler bırakır. Ki bu izler, yetişkinlikte de dışarıdan görünür haldedir. Bir bebeğin veya bir çocuğun en temel ihtiyaçlarından birisi, bakım veren kişiler tarafından kabul ve takdir edilmesi, onaylanmasıdır. Bakıma ve desteğe muhtaç olan bebek/çocuk için, onay, kabul ihtiyacı hayatta kalabilmesi adına yemek yeme gibi temel bir ihtiyaçtır. Çocuğun bulunduğu ortama göre şekillenmesi işte tam da bu yüzdendir. Hayatta kalmak için bakım verenlerinin onayı, takdiri şarttır. Ebeveyn tutumlarına göre şekillenmek, Transaksiy...

FARKINDALIK VE MINDFULNESS

Resim
 FARKINDALIK VE MINDFULNESS Gün içinde binlerce şey yapıyoruz. Birçok duygudan geçiyor, birçok karar alıyor, birçok davranışta bulunuyor, birçok duyumu hissediyoruz. Kızgın oluyor, birinin boşboğazlığını düşünüyor, heyecanlanıyor, yemek yiyor, televizyon izliyor, dans ediyoruz. Hangi birinin farkındayız? Hangi birini yaşarken kendimizi o ana odaklayarak, zihin açıklığı ile sadece ve sadece o anı yaşıyoruz? Bir, iki, üç…? Hayatımızı ızdıraba çeviren sorunlarımızı yaşarken farkında mıyız neler yaşadığımızın? Derinlemesine bakabiliyor muyuz nedenlerimize? Izdıraplarımız, acılarımız, dertlerimiz için şikâyet ederken ya da çözmeye çalışırken nasıl bir tavır içinde oluyoruz? Yargılayıcı, suçlayıcı, küçümseyen? Peki, neden? Neden bu bakış açısına sahibiz? Bazen ebeveynlerimize benzeyen, bazen altı yaşımızdaki halimizin tıpatıp aynısını yaşadığımız anlar olmuyor mu? Öyleyse, farkında olmadan akıp giden bu hayatın ne kadarı bize ait? Tüm bu soruların ve nicelerinin yanıtları farkındalıklı y...

SAYGI

  SAYGI Bu ay sizlere çok temel bir değer olan “Saygı” kavramından kısaca bahsetmek istiyorum. Gelin beraber saygı kavramını inceleyelim ve sorgulayalım. Türk Dil Kurumu’na göre saygı; değeri, üstünlüğü, yaşlılığı, yararlılığı, kutsallığı dolayısıyla bir kimseye, bir şeye karşı dikkatli, özenli, ölçülü davranmaya sebep olan sevgi duygusudur, hürmet ve ihtiramdır. Tanımdan da anlaşılacağı üzere saygı; değerli, yararlı gördüğümüz her hangi bir şeye karşı gösterilen özenli davranışlardır. Saygı duyulabileceğimiz şeyler bazen bir yazarın yazdığı ödüllü bir kitap ya da bir çocuğun çizdiği çöp adamlı bir resim olabileceği gibi, yaşlı bir kişi, bir çocuk, bir bebek veya kendimiz de olabilir.   Bizim kültürümüzde saygı kavramının içi boşaltılıp farklı özlerle doldurulmuştur. Bizler “Büyüklere saygı, küçüklere sevgi.” mottosu iliklerimize işletilmiş nesillerizdir. O yüzden saygı deyince ilk önce akıllarımıza büyükler, yaşlılar gelir. Sonra da büyüklerin yanında bacak bacak üstü...

İÇİNDEKİ SESİ DİNLE

  İÇİNDEKİ SESİ DİNLE   Dostlarımızın önerileri önemlidir. Görmediğimizi görürler ve iyiliğimizi isterler. Hepimiz dostumuzdan duymuşuzdur ya da bir dost olarak söylemişizdir: “İçindeki sesi dinle, içinden ne yapmak geliyorsa onu yap?” diye.   Hepimizin aşina olduğu bu öneri hakkında biraz durup düşündüm. “Ama içimden yüzlerce ses geliyor: Git diyor, kal diyor, ayıp diyor, günah diyor, acıma kimseye diyor, güçlü olmalısın diyor, merhamet et diyor, gününü görsün diyor, çivi çiviyi söker diyor.”. Diyor da diyor…   İçimizde metropol bir dünya var ve bu dünyadaki herkesin dili var, konuşuyor.   Peki biz, bu seslerden hangisini dinleyelim?   Anne karnımızdan bu yana kayıtta olan beynimiz, hücrelerimiz ve bedenimiz sonsuza yakın uyaranı kaydettiğini düşünürsek, bize ait olmayan birçok ses kaydoldu içimizde. Dışta olan sesler, kokular, görseller, tatlar… Hepsi beynimizde, hücrelerimizde kaydoldu. Bize ait oldu.   Bazıları pekiştirild...

YALNIZLIK

  YALNIZLIK Pandemi ile yaşamımızda daha çok varlığını hissettiğimiz bir kavramdır yalnızlık. Kimine göre kaçınılması gereken bir durumken, kimine göre ise kucaklanılmalıdır.  Yalnızlık, pusu kurup sinsice yolumuzu bekleyen midir, yoksa benliğimize kavuşmamızı sağlayan göz alıcı bir masal mıdır? Antik Yunan’dan günümüze kadar tartışıla gelmiştir yalnızlık kavramı. Genel bir tanım yapmak imkânsızdır, O yüzden gelin beraber psikoloji literatüründe yalnızlık kavramının nasıl değerlendirildiğine kısaca bir göz atalım. Yalnızlık kavramını Psikoterapist Carl Rogers, kişinin başkaları ile arasında dikkate değer bir iletişimin var olmadığını algıladığında yaşadığı bir durum olarak değerlendirmiştir. Benzer bir tanım yapanlar arasında Şema Terapisti Young ve Kişilerarası İlişkiler Kuramının kuramcısı Sullivan vardır. Young’a göre yalnızlık, doyum sağlayıcı sosyal ilişkilerin var olmaması ya da birey tarafından bu şekilde algılanması sonucunda ortaya çıkan psikolojik zorlanma ...

Duygu Regülasyonu

  Duygu Regülasyonu Bir gün içerisinde milyonlarca uyarana maruz kalıyor, yüz binlerce düşünce aklımızdan uçup gidiyor ve bir o kadar da duygu yaşıyoruz. Öfke, kızgınlık, hayal kırıklıkları, neşe, acı, elem…  Duygular insanın insan olmasının en güzel yanı aslında. Yaşamımızın coşkusunu ve anlamını etkileyen, davranışlarımıza yön veren, bizi biz yapan tatlarımız olsa da bazen başa çıkamadığınız bir hal alabiliyor; öfkeden deliye dönebiliyor, heyecandan karnımıza kramplar girebiliyor… Bu nokta da Duygu Regülasyonu kavramından bahsetmek istiyorum. Duygu Regülasyonu, duygularımızı düzenleyebilme durumudur. Özellikle nahoş duygularımızı sağlıklı bir şekilde yaşayabiliyor olma halini yönetebilmektir. Kendimize ve başkalarına fiziksel, duygusal ya da psikolojik bir zarar vermeden o duyguyu yaşayabilme halidir. Çaresiz,  hayalleri yıkılmış, endişeli, huzursuz, korkulu, suçlu, pişman, kederli...  Duygularımızı tanımlayabilmek regülasyonun ilk adımdır, bilmediğimiz bir...

PSİKOLOJİK DAYANIKLILIK / ESNEKLİK

  PSİKOLOJİK DAYANIKLILIK/ESNEKLİK   Şiddete maruz kalmak, sevdiğimiz birini kaybetmek, kaza geçirmek, maddi çöküntü yaşamak… Kötü olaylar hep başkasının başına gelirmiş gibi hissederiz ama aslında hepimiz bu ve buna benzer sıkıntılarla karşılaşabiliriz.   Her şeye uyum sağlayabildiğimiz gibi yaşadığımız bu talihsiz olaylara da uyum sağlayan bir mekanizma vardır içimizde. Çeşitli güçlüklere ve zorluklara karşı kendimizi toparlayabilme ve bunların üstesinden gelebilme yeteneğine “Psikolojik Dayanıklılık” denir.   Bir kısmımız, bir takım zorlukların üstesinden daha kolay gelebilir, bir kısmımız ise, yaşadığımız zorluklardan sonra bazı psikopatolojiler gösterebilir, uyum sağlamakta zorlanabiliriz. Psikolojik olarak dayanıklı kişiler, stres altıyken daha kolay mücadele edebilirler, olumsuz olayları daha kolay çözüm üretip başa çıkmaya çalışabilir, sorunların üstesinden gelebilirler.   Dayanıklı kişilerin problem çözme ve başa çıkma becerileri daha yük...