Kayıtlar

2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İÇİNDEKİ SESİ DİNLE

  İÇİNDEKİ SESİ DİNLE   Dostlarımızın önerileri önemlidir. Görmediğimizi görürler ve iyiliğimizi isterler. Hepimiz dostumuzdan duymuşuzdur ya da bir dost olarak söylemişizdir: “İçindeki sesi dinle, içinden ne yapmak geliyorsa onu yap?” diye.   Hepimizin aşina olduğu bu öneri hakkında biraz durup düşündüm. “Ama içimden yüzlerce ses geliyor: Git diyor, kal diyor, ayıp diyor, günah diyor, acıma kimseye diyor, güçlü olmalısın diyor, merhamet et diyor, gününü görsün diyor, çivi çiviyi söker diyor.”. Diyor da diyor…   İçimizde metropol bir dünya var ve bu dünyadaki herkesin dili var, konuşuyor.   Peki biz, bu seslerden hangisini dinleyelim?   Anne karnımızdan bu yana kayıtta olan beynimiz, hücrelerimiz ve bedenimiz sonsuza yakın uyaranı kaydettiğini düşünürsek, bize ait olmayan birçok ses kaydoldu içimizde. Dışta olan sesler, kokular, görseller, tatlar… Hepsi beynimizde, hücrelerimizde kaydoldu. Bize ait oldu.   Bazıları pekiştirild...

YALNIZLIK

  YALNIZLIK Pandemi ile yaşamımızda daha çok varlığını hissettiğimiz bir kavramdır yalnızlık. Kimine göre kaçınılması gereken bir durumken, kimine göre ise kucaklanılmalıdır.  Yalnızlık, pusu kurup sinsice yolumuzu bekleyen midir, yoksa benliğimize kavuşmamızı sağlayan göz alıcı bir masal mıdır? Antik Yunan’dan günümüze kadar tartışıla gelmiştir yalnızlık kavramı. Genel bir tanım yapmak imkânsızdır, O yüzden gelin beraber psikoloji literatüründe yalnızlık kavramının nasıl değerlendirildiğine kısaca bir göz atalım. Yalnızlık kavramını Psikoterapist Carl Rogers, kişinin başkaları ile arasında dikkate değer bir iletişimin var olmadığını algıladığında yaşadığı bir durum olarak değerlendirmiştir. Benzer bir tanım yapanlar arasında Şema Terapisti Young ve Kişilerarası İlişkiler Kuramının kuramcısı Sullivan vardır. Young’a göre yalnızlık, doyum sağlayıcı sosyal ilişkilerin var olmaması ya da birey tarafından bu şekilde algılanması sonucunda ortaya çıkan psikolojik zorlanma ...

Duygu Regülasyonu

  Duygu Regülasyonu Bir gün içerisinde milyonlarca uyarana maruz kalıyor, yüz binlerce düşünce aklımızdan uçup gidiyor ve bir o kadar da duygu yaşıyoruz. Öfke, kızgınlık, hayal kırıklıkları, neşe, acı, elem…  Duygular insanın insan olmasının en güzel yanı aslında. Yaşamımızın coşkusunu ve anlamını etkileyen, davranışlarımıza yön veren, bizi biz yapan tatlarımız olsa da bazen başa çıkamadığınız bir hal alabiliyor; öfkeden deliye dönebiliyor, heyecandan karnımıza kramplar girebiliyor… Bu nokta da Duygu Regülasyonu kavramından bahsetmek istiyorum. Duygu Regülasyonu, duygularımızı düzenleyebilme durumudur. Özellikle nahoş duygularımızı sağlıklı bir şekilde yaşayabiliyor olma halini yönetebilmektir. Kendimize ve başkalarına fiziksel, duygusal ya da psikolojik bir zarar vermeden o duyguyu yaşayabilme halidir. Çaresiz,  hayalleri yıkılmış, endişeli, huzursuz, korkulu, suçlu, pişman, kederli...  Duygularımızı tanımlayabilmek regülasyonun ilk adımdır, bilmediğimiz bir...

PSİKOLOJİK DAYANIKLILIK / ESNEKLİK

  PSİKOLOJİK DAYANIKLILIK/ESNEKLİK   Şiddete maruz kalmak, sevdiğimiz birini kaybetmek, kaza geçirmek, maddi çöküntü yaşamak… Kötü olaylar hep başkasının başına gelirmiş gibi hissederiz ama aslında hepimiz bu ve buna benzer sıkıntılarla karşılaşabiliriz.   Her şeye uyum sağlayabildiğimiz gibi yaşadığımız bu talihsiz olaylara da uyum sağlayan bir mekanizma vardır içimizde. Çeşitli güçlüklere ve zorluklara karşı kendimizi toparlayabilme ve bunların üstesinden gelebilme yeteneğine “Psikolojik Dayanıklılık” denir.   Bir kısmımız, bir takım zorlukların üstesinden daha kolay gelebilir, bir kısmımız ise, yaşadığımız zorluklardan sonra bazı psikopatolojiler gösterebilir, uyum sağlamakta zorlanabiliriz. Psikolojik olarak dayanıklı kişiler, stres altıyken daha kolay mücadele edebilirler, olumsuz olayları daha kolay çözüm üretip başa çıkmaya çalışabilir, sorunların üstesinden gelebilirler.   Dayanıklı kişilerin problem çözme ve başa çıkma becerileri daha yük...

YAŞAM POZİSYONLARI

  YAŞAM POZİSYONLARI Gelişim, anne karnından ölene kadar sürmesine rağmen, kişilik kuramlarında çocukluk döneminin önemi yadsınamayacak kadar belirgindir. Her dönem ziyadesiyle özel, önemli ve biriciktir fakat çocukluk döneminin önemi karakteristik yapımızda en belirgin olandır. Anne karnından okul çağına kadar olan dönemi kapsayan erken çocukluk döneminde kişi, hem kendisi, hem de başkaları ile ilgili bazı duygu, düşünce ve davranış örüntüleri geliştirmeye başlar.  Ebeveynlerinin kendisine olan davranışları, çevresel koşullar, çocuğun fiziksel yapısı, çocuğun kendini değerli ya da değersiz hissetmesine vesile olabilir.  Güven duymadığı bir ailede ve ya çevrede büyümesi, çocuğun başkalarını "kötü" algılamasına vesile olabilir. Yani çocuk, dışarıdan gelen uyaranlar (sakinleştirici sesler, bağırmalar, sarılma, vurma vb.) karşısında, hem kendisini, hem de başkalarını iyi ya da kötü olarak algılamaya dayalı bir pozisyon benimser.  Transaksiyonel Analiz Kuramı'nda, çocuğu...

PSİKOLOJİK MANİPÜLASYON

  PSİKOLOJİK MANİPÜLASYON Gündemimiz olan bazı videolar ve televizyon programları bana manipülasyon kavramını hatırlattı. Her ne kadar siyaset bilimi ile ilgili yetkin ve yeterli olmasam da siyasette gözlemlediğimiz bir şeyin psikolojik bir kavramla örtüştüğünü yordayabilecek kadar gözlerim görüyor. Tıpkı yer çekiminin ne olduğunu bilip elmanın yere düşmesinin yer çekimden olduğunu yordamak gibi. Gelin beraber psikolojik manipülasyon kavramına bir göz atalım. Manipülasyon, yetersiz, aldatıcı ve hatta taciz edici stratejiler yoluyla başkalarının algısını veya davranışlarını değiştirmeyi amaçlayan psikolojik ve sosyal bir etki türüdür. B ir kişinin diğerini etkisi altına alması, bilinçli olarak yönlendirmesi ve isteği dışında davranmaya zorlaması durumudur. Mutlaka olumsuz değildir, nadiren olumlu örnekleri de vardır (Sağlık sektöründe uzmanların hastasını sağlıklı olmaya ikna etmesi gibi). Zararlı psikolojik manipülasyonda, manipülatör diğerini duygusal baskı altına alıp, hare...

KIYASLAMANIN ÖZGÜVENE ETKİLERİ

  KIYASLAMA YAPMANIN ÖZGÜVENE ETKİLERİ   Ebeveynlerin yaptığı en önemli hatalardan birisi kıyaslamadır. Maalesef bizim toplumumuzda oldukça yaygındır. Neredeyse hepimizin hayatında bizden daha başarılı, daha sosyal, daha akıllı, daha güler yüzlü ve daha nice daha özellikleri ile gözümüze sokulan bir komşu kızı, bir kuzeni, bir sınıf arkadaşı vardır.   Zeynep’in yazısı çok güzeldir, biz onun kadar güzel yazamıyoruzdur. Mete, annesine ev işlerinde yardım ediyordur, biz televizyon, bilgisayar başındayızdır. Neşe, misafirlere hoş geldin diyordur, biz “yabani” gibi annemizin arkasına saklanıyoruzdur…   Ebeveynlerimizin bizi kıyasladığı bu dış ses, zamanla tekrarlandığı için kendi iç sesimiz halini almaktadır. “Ben girişken değilim, ben güzel yazamıyorum, ben başarılı değilim, ben atılgan değilim.” gibi. Eğer farkındalık geliştirmezsek iç sesimiz yetişkinlikte de sürer; sosyal medyada gördüğümüz bir meslektaşımızla kendimizi kıyaslarız ya da büyük ailemizdeki u...

MILGRAM İTAAT DENEYİ

  MILGRAM İTAAT DENEYİ   Otorite kavramı psikoloji bilimde uzun yıllardır incelenmektedir. 1920'li yıllarda Eric Fromm, 1950'li yıllarda Theodor Adorno, Daniel Levinson ve takiben Muzaffer Şerif, Solomon Asch, 1960-1970'li yılarda ise Stanley Milgram ve Philip Zimbardo gibi psikologlar ve psikiyatristler Faşizm Ölçeği, Otoriteryen Kişilik, Adorno'nun sarkacı, Grup Normunun Oluşması Deneyi, Uyma Deneyi, Hapishane Deneyi ve İtaat Deneyi gibi çalışmalar ile sosyal psikoloji literatürüne derin izler bırakırlar (Merak edenlerin ayrıntılı araştırmasını öneririm). Bu ayki yazımda sizlere Stanley Milgram'ın "İtaat Deneyi"nden kısaca bahsetmek istiyorum.   Sosyal psikoloji literatürünün en çarpıcı deneylerinden biri Milgram'ın İtaat Deneyi'dir. Yale Üniversitesi'nde psikolog Stanley Milgram, 1960'lı yıllarda ikinci dünya savaşı sonrası Yahudi Soykırımında yer alan yüz binlerce subayın "Sadece İtaat Eden Yardakçı" savaş suçuyla yarg...

Korona Virüsü ve Kararlarımız

  Korona Virüsü ve Kararlarımız Tüm dünya olarak 2020 yılı oldukça zor başladı. Avustralya’da yangın, depremler, Suriye’de mülteciler, İdlib'de şehit olan canlarımız, çekirge istilası ve derken artık tüm dünyayı saran Korona virüsü... Yaşadığımız tüm bu talihsiz olaylar, o konuyla ilgili bilgimizin ve farkındalığımızın artmasına sebep oluyor. Korona virüsü hakkında artan bilgi dağarcığımızda olduğu gibi. Daha önceden mikrop ve virüs arasındaki farkı bilmezken, şu an Sars, Mers ve COVID-19 arasındaki farkları bile bilir hale geldik. Virüsün kartonda kaç saat kalabileceğini, plastik bir yüzeyde ne kadar dayanabileceğini, damlacık yoluyla bulaşmanın ne demek olduğunu biliyoruz. Ellerimizi nasıl yıkamamız gerektiğini söylemiyorum bile. Bu süreçte birçok şey öğrendik ve öğrendiklerimizle hayatımızda dramatik değişiklikler yaptık. Evde kaldık, yakınlarımızla görüşmedik, hastalarımıza geçmiş olsuna, yeni doğan bebeklerimizi görmeye, annesi vefat eden komşumuza başsağlığına gidemedik. ...

AFFETMEK & ARDINDA BIRAKMAK

  “Sana bir sır vereceğim, sakın kimseye söyleme! Affetmek, ömrü uzatıyormuş!”.   Bir olayı ya da kişiyi affetmemek; kişinin üzerinde psikolojik bir gerilim oluşturur, stres düzeyini etkiler. Kortizol hormonunun seviyesi artar, kaslar gerginleşir. Hem psikolojik hem de fiziksel gerilim artar. Bu gerilim, kan basıncının artmasına, kalp hastalıklarına, hipertansiyona, şeker hastalıklarına neden olabilir. Yaşadığımız bir olayı, bir kişiyi ya da kendimizi affetmek ise, kişinin hem fiziksel hem de psikolojik gerginliğini azaltır, kişinin rahatlamasına, iç huzur sağlamasına, kendine güvenmesine neden olabilir.   Affetmek nedir? Affetmek, hak etmediği bir acıya maruz kalmaktan dolayı acı çeken kimsenin olaya sebep olan kişiye karşı cezalandırma ya da intikam alma duygusundan vazgeçerek, o kişiye merhamet etmesi olarak tanımlanmaktadır. Literatürde affetme ile ilgili birçok alanda farklı farklı araştırmalar vardır. Psikolojide, pozitif psikolojide, sosyal psikolojide,...